Taklit Marka Satma Suçu: Savcı Tarafından Verilen Arama Kararı Üzerine Elde Edilen Delillerin Niteliği

Özeti: Taklit marka satışı gerçekleştirilen işyerinde usulüne uygun olarak alınmış bir arama kararı olmadan elde edilen deliler hukuka aykırı yollarla elde edilmiş delil niteliğinde olup bu delillere göre sanığın cezalandırılmasına karar verilemez. Arama kararını kural olarak Sulh Ceza Hakimi verebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde (aciliyet) Cumhuriyet Savcısı tarafından da arama kararı verilebilir. Aksi halde Savcı tarafından verilen arama kararı usulsüz olur ve elde edilen deliller yargılamada kullanılamaz. Taklit marka satışı nedeniyle şikayetçi tarafından sanığın işyerinde arama talep edilmişse acil bir durumun varlığından söz edilebilir mi? Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına göre hiçbir delil olmaksızın salt şikayet dilekçesindeki beyanlar ile Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen arama kararı taklit marka satışı suçunda yeterli kabul edilmiştir. Bu yazıda Özel daire ile Genel Kurul arasındaki uyuşmazlığın detayları incelenecektir.

Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 02.05.2019 tarihli, 2019/23971 E. - 2019/7747 K. sayılı kararı

i. Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen arama kararı üzerine elde edilen deliller ile kurulan mahkumiyet hükmü Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 05/10/2015 Gün ve 2015/4490 Esas 2015/5080 Karar sayılı kararı ile bozulmuş; bozma gerekçesinde: “arama emrinde gecikmede sakınca bulunduğuna dair hiçbir belirlemeye yer verilmediği gibi, dosya içeriğinde gerçekleştirilen arama işlemi için hâkim kararı alınmasının gecikme yaratacağını ve bunun da sakınca doğuracağını düşündürecek bir belge ve bilgi de bulunmadığından Cumhuriyet Savcısının arama konusundaki yetkisinin doğabilmesi için gereken yasal koşulların oluşmadığı, dolayısıyla gerçekleştirilen arama işleminin hukuka aykırı olduğu” ifade edilmiştir.

ii. Yargıtay kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11/11/2015 gün ve 7-2012/28099 sayılı yazısı ile itiraz yoluna gidilmiştir. İtiraz başvurusunda Savcı tarafından verilmiş arama kararının somut olayda gecikmesinde sakınca bulunan bir halin var olduğu iddiası nedeniyle verildiği ve usule uygun olduğu savunulmuştur. Daire itirazı reddetmiş dosyayı incelemek üzere Ceza Genel Kurulu’na göndermiştir. Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı marka hakkına tecavüz suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

iii. Somut olayda taklit marka satışı suçu nedeniyle Savcılığa verilen şikayet dilekçesi ekinde herhangi bir fiş, fotoğraf ya da arama kararı verilmesi için makul şüphe oluşturmaya elverişli bir delil mevcut delildir. Salt beyandan ibaret şikayet dilekçesi dikkate alınarak Savcılık tarafından makul şüphe bulunduğu kabul edilmiş, arama ve el koyma kararı verilmiş, gecikmesinde sakınca bulunan halin gerekçeleri arama kararında gösterilmemiştir.

Kurul tarafından yapılan değerlendirmeler ve verilen karar aşağıda aynen aktarılmaktadır:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.01.2019 tarihli ve 2016/19-75 E. - 2019/18 K. sayılı kararı

“Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyanın ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte 5271 sayılı CMK'nın 116-134, 2559 sayılı PVSK'nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiştir.

"Arama kararı" başlıklı 119. maddesi ise; "(1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.

Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir:
1- Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,
2- Görünüşte haklılık,
3- Ölçülülük.

Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili merci takdir edecektir.

Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır. (Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604.)

Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz" nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır.

Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tabi kılmıştır.

CMK'nın 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe bulunmalıdır. Makul şüphe Yönetmelik'in 6. maddesinde şöyle tanımlanmıştır:

"Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.

Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış, tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir.

Makul şüphede, ihbar veya şikayeti destekleyen emarelerin var olması gerekir.
Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır."

Bu düzenlemenin getirdiği en büyük yenilik; makul şüphe sebeplerinin somut olgulara dayanması gerektiğinin açıkça belirtilmesi ve arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağının veya belirli bir kişinin yakalanacağının öngörülmesi gerektiğidir.

Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir. Ayrıca Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 7. maddesine göre; arama talep, karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, aranılacak eşyanın elde edilmesi hâlinde el konulup konulmayacağının açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür. Ancak bazı durumlarda hâkim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılabilecektir. Bu hâller olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi arama emri almaya imkân bulunmaması nedenine de dayanabilir. Bu durumlarda kolluk görevlileri, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevlidir.

Kolluk âmirlerince konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama kararı verilemez. Sayılan bu yerlerde arama ancak hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle yapılabilir.

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 4. maddesinde gecikmesinde sakınca bulunan hâl adli aramalar bakımından; "derhâl işlem yapılmadığı takdirde suçun iz, eser, emare ve delillerinin kaybolması veya şüphelinin kaçması veya kimliğinin tespit edilememesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiğinde hâkimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini … ifade eder" şeklinde tanımlanmıştır.

Gecikmede sakınca bulunmasından, delillerin karartılması endişesi, şüpheli ya da sanığın kaçma tehlikesi veya aramanın amaçları açısından bir zarar doğması riskinin bulunması nedeniyle, hâkime gidilmekle meydana gelebilecek zaman kaybının aramayı güçleştirmesi ya da imkânsız hâle getirmesi anlaşılmalıdır. Başka bir ifadeyle, bu halde hâkimden karar alınmasının beklenemeyeceği acele bir durum söz konusu olmalıdır.

Görüldüğü üzere, arama işlemi derhâl yapılmadığında sonradan yapılması imkânsız veya anlamsız hâle gelecekse ya da işlemle hedeflenen amaçlara ulaşılması fazlasıyla zorlaşacaksa gecikmesinde sakınca bulunan hâlin varlığı kabul edilmelidir.

…gecikmesinde sakınca bulunan hâlin söz konusu olmadığı durumlarda Cumhuriyet savcısının arama emri vermesine ilişkin şartlar oluşmadığından, arama emri hukuka aykırı olacağı gibi arama sonucunda elde edilen delil ya da deliller de hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delil olacaktır. 

Somut olayda, CMK'nın 119. maddesi ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 7. maddesine göre arama emrinde açıkça gösterilmesi gereken aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, aranılacak eşyanın elde edilmesi hâlinde el konulup konulmayacağı hususlarının 22.04.2009 tarihli yazılı arama emrinde mevcut olması, ayrıca aramanın derhâl yapılması gerektiği ifade edilerek gecikmesinde sakınca bulunan hâlin varlığına işaret edilmesi, şikâyet dilekçesi ve ekli belgelerde anlatılan olay kapsamı itibarıyla hemen karar verilmezse satışa sunulmuş suç eşyasını kaçırma ve satma ihtimalinin mevcut olmasının makul şüphenin ve gecikmesinde sakınca bulunan hâlin varlığını göstermesi, gecikmesinde sakınca bulunan hâlin var olduğu ibaresinin Kanun ve Yönetmelik hükümleri uyarınca yazılı arama emrinde gösterilmesinin zorunlu olmaması, Cumhuriyet savcısının yazılı arama emri verme yetkisinin bu hâlin varlığından kaynaklanması, somut olayda şikâyet dilekçesi, bu dilekçede yer alan beyan ve talepler de değerlendirilerek gecikmesinde sakınca bulunan hâlin varlığının kabulü ile "derhâl" ibaresi de kullanılmak suretiyle yazılı arama verilmiş olması, arama işleminin derhâl yapılmaması durumunda suça konu ayakkabıların sanıklar tarafından satılabileceği, kaçırılabileceği, gizlenebileceği veya yok edilebileceği ihtimali karşısında Cumhuriyet savcısının verdiği yazılı arama emrinin görünüşte haklılık ve ölçülülük ilkelerine de uygun olduğu gözetildiğinde, sanıklara atılı marka hakkına tecavüz suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olduğu kabul edilmelidir."

Sonuç Olarak

Taklit marka satışı nedeniyle işyerinde arama yapılabilmesi için şikayetçi tarafından sunulan şikayet dilekçesinde herhangi bir delil ya da bilgi olmaksızın makul şüphenin var olduğu kabul edilerek arama kararı verilmesi mümkündür. Hatta bu kararı Cumhuriyet Savcısı da gecikmesinde sakınca bulunan hal kapsamında verebilecektir. Somut olayda şikayet dilekçesinin ekinde herhangi bir delil olmadığı sadece TPMK marka tescil belgelerinin sunulduğu ifade edilmiştir. Bu durumda bile salt şikayetçi beyanı ile Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen arama ve el koyma kararı hukuka uygun kabul edilmiştir.

Daha fazla bilgi, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 27.10.2021

Ecenur Tuncel Uyanık

Av. Ecenur Tuncel Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Türk Patent ve Marka Kurumu'na kayıtlı yetkili Marka Vekilidir. Marka Hukuku alanında çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.