Markanın Hükümsüzlüğü Davalarında Yetkili ve Görevli Mahkeme Tespiti, Yargı Çevresi

 

1- Markanın Hükümsüzlüğü Davasında Yetkili Mahkeme ve Genel Yetki Kuralı

Sınai Mülkiyet Kanunu’nda öngörülen davalarda ve haliyle markanın hükümsüzlüğü davalarında yetkili mahkemenin tespitinde, genel yetki kurallarından ve Hukuk Muhakameleri Kanunu’ndan farklı düzenlemeler bulunmaktadır. HMK’ya göre genel yetkili yer mahkemesi davalının yerleşim yeri iken, Sınai Mülkiyet Kanunu’nda ‘hak sahibi’ sistemi benimsenmiştir. Bunun için öncelikle davayı açanın sıfatı, tescilli marka sahibi olup olmadığı ve karşı tarafın sıfatı tespit edilmelidir.

1.1. Markanın Hükümsüzlüğü Davasını Tescilli Marka Hakkı Sahibi Açıyorsa: 156/3

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 156/3 ve 156/5 hükümleri incelendiğinde, davanın her durumda “marka hakkı sahibinin yerleşim yerinde / ikametgahında” görüleceği düzenlenmiştir. Sınai Mülkiyet Kanunu 156/3 hükmüne göre, markanın hükümsüzlüğü davasını tescilli marka hakkı sahibi açıyorsa davacının yerleşim yeri mahkemesi yetkili olmalıdır. Fakat 156/5 hükmüne göre de davalının hükümsüzlüğü istenen bir markası bulunduğuna göre 156/3 ile 156/5 arasında lafzi bir çatışma olduğu değerlendirilebilir. Bu husus aşağıda tartışılacaktır.

1.2. Markanın Hükümsüzlüğü Davasında Davacının Tescil Sahibi Olmaması: 156/5

Hükümsüzlük davasını her zaman tescilli bir marka sahibi, tescilli markasına dayanarak açmaz. Örneğin, önceye dayalı kullanım hakkı sahibi açabilir, kötüniyete dayalı olarak açılabilir, ticari unvan sahibi açabilir ya da başkaca senaryolarda çeşitli kurumlar bu davayı açabilirler. Bu hallerde yetki davalının sıfatına yani 156/5 hükmüne göre belirlenecek ve davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkili olacaktır. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun bu noktada tescilli marka hakkı sahibini üstün tutmaya çalıştığını, davanın tescil sahibinin yerleşim yerinin bulunduğu yerde görülmesini arzuladığı rahatlıkla anlaşılmaktadır.

1.3. Markanın Hükümsüzlüğü Davalarında Yetkili Mahkeme Kuralı Çatışması

Markanın hükümsüzlüğü davalarında, istisnaları olmakla birlikte çok büyük ihtimalle ve genellikle hem davacının hem de davalının tescilli markası bulunmaktadır. Davalı tarafın her koşulda hükümsüzlüğü istenen bir markası zaten vardır. Davacının da genellikle davaya dayanak tuttuğu ve karıştırılma ihtimali veya tanınmışlıktan haksız faydanın sağlanabileceği ihtimali iddialarına konu ettiği ve tescilli olan bir markası bulunmaktadır. Her iki tarafın da sınai mülkiyet hakkı sahibi olduğu hallerde yetkili mahkemenin tespitinde yukarıdaki iki kuralın çatışması gündeme gelir. Bu çatışmanın davacı lehine çözümlenmesi ve üstün hak sahibi olduğu değerlendirilerek onun yerleşim yerinin yetkili kabul edilmesi gerektiği yönünde çeşitli görüşler mevcut ise de güncel ve istikrarlı Yargıtay kararlarına göre iki düzenleme arasında görünen biçimde (lafzi) bir çatışma yoktur. İki düzenleme arasında "sadece hükümsüzlük davası mı açılıyor" yoksa "hükümsüzlük ile birlikte marka hakkına tecavüzden kaynaklanan talepler de ileri sürülüyor mu" ayrımının mevcut olduğu kabul edilmekte ve yetkili mahkeme dava "içeiriğine" göre belirlenmektedir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 26.09.2016 tarihli ve 2016/8249 E. - 2016/7499 K. sayılı kararında, davacının da davalının da markası tescilli olmasına rağmen, markanın hükümsüzlüğü davasının davalının yerleşim yerinde görülmesi gerektiği kabul edilmiştir. Çünkü sadece hükümsüzlük davası açılmıştır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.04.2015 tarihli ve 2015/388 E. - 2015/5546 K. sayılı kararında, davacının da davalının da tescilli markaları olmasına rağmen, davacının değil davalının yerleşim yerinde görülmesi gerektiğini hüküm altına alınmıştır. Çünkü sadece hükümsüzlük davası açılmıştır. 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11.04.2016 tarihli ve 2016/3555 E. - 2016/3899 K. sayılı kararında, markanın hükümsüzlüğü talebi ile birlikte marka ihlalinden kaynaklanan talepler varsa bunun dava yığılması niteliğinde olacağı ve artık davacının yerleşim yerinin yetkili olacağı kabul edilmiştir.

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 09.11.2020 tarihli ve 2020/7702 E. , 2020/9546 K. sayılı kararında, her iki tarafın da markası olması halinde, marka ihlalinden kaynaklanan talepler de varsa artık davacının yerleşim yerinin yetkili olacağı kabul edilmiştir. 

Gerçekten de 156/3 hükmünden anlaşılacağı üzere, davacının yerleşim yerinin esas tutulmasının amacı, üstün hak sahipliği esasıdır. Bu noktada markasının ihlal edildiğinden bahisle taleplerde bulunan kişinin, ihlalciden üstün olması gerektiği açıktır. Fakat sadece hükümsüzlük talebi ileri sürülüyorsa bu kez davalının yerleşim yerinin üstün tutulacağı Yargıtay uygulamasının bir sonucudur.

1.4. Markanın Hükümsüzlüğü Davalarında Kesin Yetki Kuralı

Sınai Mülkiyet Kanunu’nda düzenlenen özel yetki kurallarının kesin yetki kuralı içermediğini (156/2 hariç) hatırlatmak da gerekir. Özel yetki kuralları nedeniyle, yetki itirazı süresi içerisinde usulüne uygun ileri sürülmedikçe mahkemece re’sen dikkate alınamayacaktır.

2- Markanın Hükümsüzlüğü Davasında Görevli Mahkeme ve Yargı Çevresi Sorunu

Markanın hükümsüzlüğü davalarında kural olarak Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kurulu olduğu illerde bu mahkeme, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin bulunmadığı illerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi görevli kılınmıştır. Fakat bu mahkemenin günümüzde yalnızca İstanbul, Ankara ve İzmir’de kurulu olması ve HSK’nın konu hakkında ayrık bir kararının bulunması nedeniyle ilçelerin yargı çevresi bakımından durum farklılık arz etmektedir.

Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kurulu olduğu illerde, ilde kurulu mahkemenin yargı çevresi genişletilmiş ve ilçelerde ikamet eden taraflar bakımından da ilçedeki Asliye Hukuk Mahkemesi değil il merkezindeki Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi yetkili ve görevli kılınmıştır. Bu durum Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 30/05/2018 Tarihli ve 839 Sayılı Kararı’nda “Örneğin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin yargı çevresinin kurulduğu yerin mülki hudutlarını kapsayacak şekilde belirlenmesi nedeniyle, Ankara ilçelerindeki (Ankara Batı Adliyesi dâhil) bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, Ankara’nın ilçelerindeki asliye hukuk mahkemelerinin değil, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin bakacağı ve bu şekilde faaliyetini devam ettireceği” şeklinde örneklendirilmiştir.

Buna göre ilde FSHHM kurulmamış ise ilçede yerleşik bulunan tüzel kişiler ile gerçek kişiler ilçedeki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açabilecekken, FSHHM kurulu bir ilin ilçesinde yerleşik bulunanlar ilçelerindeki Asliye Hukuk Mahkemesi değil, ildeki FSHH Mahkemesi’nde dava açmak zorundadırlar.

Sonuç Olarak

Sınai Mülkiyet Kanunu’ndan kaynaklanan davalarda yetkili mahkemenin tespiti önemlidir. Markanın hükümsüzlüğü davalarında, davacının sıfatı ve davaya gerekçe tuttuğu mutlak ve nispi ret nedenleri yetkili mahkemeyi etkilemelidir görüşünü savunanlar mevcut ise de Yargıtay bu görüşte değildir. Zira Sınai Mülkiyet Kanunu yetkiyi, genel kurallarda olduğu gibi davacı-davalı sıfatı ile değil, marka hakkı sahibi – marka hakkı sahibi olmayan şeklinde belirlemiştir. Buna göre davalının her durumda markası bulunduğundan, peşinen davalının yerleşim yeri yetkilidir demek hatalı bir yaklaşım olur. Çünkü Yargıtay tarafından istikrarlı biçimde uygulanan görüş uyarınca; hükümsüzlük davası açan tarafın tescilli bir markası olsa bile davaya bakmakla yetkili mahkeme davalının yerleşim yeridir. Fakat davacı taraf hükümsüzlük davası ile birlikte marka hakkının ihlal edildiğinden bahisle çeşitli hukuki talepler (ihlalin önlenmesi, meni, tazminat vs) ileri sürüyorsa bu kez yetkili mahkeme 156/3 hükmü gereği davacının yerleşim yeri mahkemesidir.

Daha fazla bilgi, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 10.06.2021

Ecenur Tuncel Uyanık

Av. Ecenur Tuncel Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Türk Patent ve Marka Kurumu'na kayıtlı yetkili Marka Vekilidir. Marka Hukuku alanında çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.