Gerçek Hak Sahipliği İlkesinden Tescil İsteyen Faydalanamaz

 

1- Marka Hukuku ve Gerçek Hak Sahipliği İlkesi

Marka tescil ettirme bilinci her geçen gün artış göstermektedir. Küçük ölçekli işletmeler de ticaret sırasında kullandıkları işaret ve unvanları marka olarak tescil ettirmenin faydalarını kavramış durumdadır. Fakat henüz markalarını tescil ettirmesi gerektiğinin farkında olmayan veya farkında olsa da konuya gerekli önemi göstermeyen işletmeler de mevcuttur. Bu işletmelerin, ticaret sırasında kullandıkları işaretleri tescil ettirmedikleri her gün bir miktar daha risk üstlenmekte olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü sicile eklenen marka sayısı her geçen gün artmaktadır. Marka sayısı arttıkça önceden beri kullanageldikleri markalarının tescil edilebilirlik kabiliyeti azalmaktadır. Bu noktada marka tescil başvurusunda bulunan kişinin eskiden beri bu işareti kullandığına dair savunmasının bir önemi olduğu sanılmaktadır. Oysa bu iddia doğru değildir. Bir işaret üzerinde önceye dayalı kullanım hakkı sahibi olan kişi, diğer bir deyişle işaretin gerçek hak sahibi, bu işaretin başkası tarafından marka tescil başvurusuna konu edilme halinde itiraz ve dava hakkını kullanabilir fakat kendi başvurusunu sicilde mükerrerlik yaratacak şekilde kabul ettirebilir mi?

2- Gerçek Hak Sahipliği İlkesi ve Marka Tescil Başvurucusunun Yararlanamaması Sorunu

Önceye dayalı kullanım hakkı sahibi olduğunu iddia eden kişi bu iddiasını ispat edebiliyorsa, başkalarının marka tescil başvurularına itiraz ederek o markanın tescil edilmesini engelleyebilir (SMK 6/3). Detaylar için tıklayınız. Marufiyet şartı aranıp aranmayacağı hakkındaki yazımız için tıklayınız. Yayıma itiraz süresini kaçırsa bile hükümsüzlük davası açarak sicilde tescilli bulunan markanın terkinini sağlayabilir. Hatta bir adım öteye gidilerek, işaret üzerindeki gerçek hak sahipliği savunmasını, kendisine karşı açılacak ihlal davalarında def’i olarak da kullanabilir. Detaylar için tıklayınız.

Fakat önceye dayalı kullanımdan kaynaklanan gerçek hak sahibi, kendi marka tescil başvurusunda, bu markayı yıllardır kullandığını savunarak markasının tescilini sağlayamaz[1]. Eğer tescil ettirmek istediği marka, daha önce başvurusu yapılmış veya tescil edilmiş bir markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzeri niteliğinde ise (aynı veya aynı türde sınıflarda olmalılar) markasının tescili için “önceden beri kullanıyorum, önceye dayalı kullanım hakkı sahibiyim” şeklinde savunmada bulunamaz[2]. Yapması gereken iş önce mevcut tescilli markanın gerçek hak sahipliği ilkesi uyarınca (SMK 6/3) hükümsüz kılınmasını sağlamaktır. Çünkü önceki tarihli tescilli marka hükümsüz kılınmadan, önceye dayalı hak sahipliği gerekçesi ile gerçek hak sahibinin markasının da tesciline imkan tanınırsa, sicilde mükerrer marka tescili oluşur. Yargıtay da bu gerekçe ile tescilli marka hükümsüz kılınmadan gerçek hak sahibi tarafından yapılmış marka başvurusunun reddedilmesi gerektiği kanaatindedir[3].

Buna ek olarak, gerçek hak sahibinin marka başvurusu mutlak ret kapsamında değerlendirilmese ve Bülten’de yayımlansa dahi, daha önceden tescil ettirilmiş markaların sahipleri, bu yayıma itiraz ederek, kendi markaları ile karıştırılma ihtimali yaratabileceği iddiası ile (SMK 6/1 kapsamında) markanın tesciline engel olmaya çalışabilirler. Başvuru sahibi, yayıma itiraza karşı görüş dilekçesinde “önceye dayalı kullanımdan kaynaklanan hak sahipliği” iddiasını ileri sürülemeyecektir[4]. Bu iddia ancak bir marka başvurusuna itiraz eden tarafından veya bir markanın hükümsüzlüğünü isteyen tarafından ileri sürülebilir. Bu nedenlerle marka tescil başvuru sayısı arttıkça, başvurunun kabul edilme ihtimali de her geçen gün azalmaktadır.

Sonuç Olarak

Bir işareti uzun yıllardan beri kullanıyor olmak o işaret üzerinde gerçek hak sahipliğinin, peşinen, kullanan kişiye ait olduğu fikrini doğurmaz. İşareti kullanan kişinin bu kullanımlarının markasal olması gerekir. Markasal kullanımların ispat edilmesi gerekir. İşaretin maruf hale getirilmesi gerekmediği kanaatindeyiz. Marufiyet şartı için tıklayınız.

İşaret üzerinde markasal kullanımdan kaynaklanan önceye dayalı kullanım hakkı elde eden kişi, bu markanın aynı veya benzerinin aynı veya benzer sınıfta tescili için bir başkası tarafından yapılmış marka başvurusunun yayımına itiraz hakkı vardır. İtiraz süresi kaçırılmış ise hükümsüzlük davası açılması hakkı da vardır. Hükümsüzlük davasının da süresi geçirilmiş ise kendisine karşı açılan davada bu hakkı def’i olarak kullanma hakkı vardır. Fakat bu üç hakkın yanında, gerçek hak sahipliği ilkesinden gelen hakkına dayanarak marka sicilinde mükerrerlik yaratacak şekilde tescil sağlanamaz. Biz bu görüşe kısmen katılamıyoruz. Kurum tarafından mutlak ret kapsamında değerlendirilmeyen bir başvurunun “mükerrerlik yaratmamak” gerekçesi ile 6/1 hükmüne dayalı itiraz üzerine reddedilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Yayıma itiraz eden bu süreyi kaçırsaydı ve marka tescil olsaydı mükerrerlik oluşmayacak mıydı?

Daha fazla bilgi, marka davaları, marka tescili ve marka danışmanlığı için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 22.02.2022

 

[1] Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 23.12.2021 tarihli, 2021/128 E. ve 2021/412 K. sayılı kararında: “…davacı yanın gerçek hak sahipliği iddialarının ise işbu dava konusu başvuru açısından 6/1 maddesi kapsamındaki tescil engelinin aşılması için, bu yöndeki iddiaları doğru dahi olsa, geçerli bir gerekçe olmayacağı, zira gerçek hak sahipliği karinesinin tescil engelini aşmayı sağlar bir sonucu hak sahibine vermediği...”

[2] ŞENEL, Selin (2018). Marka Hukukunda Önceye Dayalı Haklar, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, s. s. 22.

[3] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 03.10.2018 tarihli, 2017/170 E. - 2018/5946 K. sayılı kararında: “Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, mal ve hizmet sınıflarının aynı benzer olduğu, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu, davacının "..." ibareli markayı 1970’li yıllardan beri kesintisiz olarak kullandığı, bu ibarenin davaya konu emtialar üzerinde ilk önce davacı tarafından kullanılmaya başlandığı, bu noktada öncelikli tescilsiz marka hakkı bulunduğu, davalının da 23.06.1987 yılında yapılmış olan "... " ibareli tescilli markası olduğu, davalı lehine de marka tescili ile doğan bir hakkın mevcut olduğu, tescilde öncelik ve teklik ilkesi gereği mükerrer marka tescillerine izin verilmeyeceği, aynı mallarda aynı ibarenin korunmasının mümkün olmadığı, ... kararının bu minvalde hukuka uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.”

[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 26.01.2021 tarihli, 2020/573 E. - 2021/476 K. sayılı kararı

Ecenur Tuncel Uyanık

Av. Ecenur Tuncel Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Türk Patent ve Marka Kurumu'na kayıtlı yetkili Marka Vekilidir. Marka Hukuku alanında çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.